31 Ocak 2008 Perşembe

bellboy

Su bel fitigi denen sey ne bela seymis yahu. Ilk ameliyati 13 Aralik 2007'de oldum, ondan da 6 gun once hastaneye yatmistim, dolayisiyla bifiil 55 gundur yatiyorum. Askerlik yaparken soyle yataga bir gireyim cikmayacagim diyordum sikildigim ve yoruldugum zamanlarda, ama bu kadarini da istememistim ki!

Son birkac gundur agrilar yine artmaya basladi. Ilk ameliyattan sonra; bende ameliyatli bolgedeki dokularda yapisiklik sorunu oldugundan, sorunlu bolgedeki dokular sinirin etrafini bir zirh gibi sarmis ve beni tekrar ameliyat olmak zorunda birakmisti. Simdi yine agrilar baslayinca ayni pattern kendini tekrar mi ediyor acaba diye dusundum ve korku icinde doktorumu arayip sordum. Verdikleri fizik tedavi hareketlerini sik sik yaparak sorunlu sinirin hareket edip yapisiklik olusmasini onlemeye calismami, arada evde dolanmami, antienflamatuar ozelliginden dolayi gunde iki adet Apranax almaya baslamami, eger pek bir duzelme olmazsa tekar steroid tedavisine baslayacagini ve neticede onlar da bir ise yaramazsa bu sefer sorunlu bolgeye (L4-L5 omurlari) vida takmak zorunda kalabileceklerini (ucuncu bir ameliyat) soyledi.

Bu benim daha cok oyun oynayip ve daha cok film izleyecegim manasina geliyor galiba:)

Powered by ScribeFire.

30 Ocak 2008 Çarşamba

ye, yat, ye, yat ...

Son birkac gundur film izlemek ve HOMM5 oynamak disinda birsey yapmiyorum. Yanlis anlasilma olmasin bu benim disari cikip saatlerce cilginlar gibi eglenip, fiziksel aktivite yapamamamdan kaynaklanmiyor, tamamen kendi tercihim:) Peh, buna ben bile inanmadim. Bir haftadir disariya en yakin oldugum an biraz once camdan disari kafami uzatip temiz hava soludugum andir.

Biraz once The Contract isimli filmi izledim. Film profesyonel bir katil'i kendince adalete teslim etmeye calisan bir baba ve oglunun kisa macerasini anlatiyor. Temelde 3:10 to Yuma ile bircok paralellikler tasiyan film sanki ayni senaryonun gunumuze daha temiz bir sekilde uyarlama cabasi gibi. Fakat cok da iyi bir caba oldugu soylenemez. Tamam Morgan Freeman harika bir oyuncu , zaten bir Unforgiven ve Million Dollar Baby'deki rolleri taclandirilmis durumda, ayni sekilde John Cusack da benim favori aktorlerimden biri. Fakat nedense bu film biraz zorlama gibi geldi bana.

Dunku sansli film ise Jarhead idi. Hatirliyorum, ortaokuldaydim. Bir anda TRT CNN'den canli yayina gecmisti. Gunler geceler boyunca 24 saat yayin vardi. Hatta hareketin azaldigi gece saatlerinde Indiana Jones'u yayina koyduklarini hatirliyorum. Simultane CNN cevirileri, Bagdat'a gece yagdirilan bombalar, Saddam'in Israil'e fuze yagdirmasi gibi beni soka sokan ama bir o kadar da heyecanlandiran goruntuler donmeye baslamisti televizyonda. Tabii o zamanlar olayin sadece heyecanini yasayabiliyordum, ciddiyetini ve vehametini daha sonra anlayabildim. Iste Jarhead yirmi yasinda bir sekilde kontrat imzalayip Amerikan Ordusu'da katilip sonra da Irak'a savasa giden Anthony Swofford'un gercek hikayesini anlatiyor. Daha dogrusu merkeze onu koyarak belki de tarihin en kisa savaslarindan birini (4 gun 15 saat) irdeliyor. Resmi olarak hala asker oldugum icin (asker olarak yarin son gunum olacak) filmden normalden biraz daha etkilendigimi soyleyebilirim.

Powered by ScribeFire.

25 Ocak 2008 Cuma

Benim cici fitigim...

Bu bir fitik hikayesidir, hikayedeki olaylar ve kisiler tamamen gercektir.

Bundan yaklasik 10 ay kadar onceydi, Mart 2007. Bir gun evdeki bazayi acip icinden birsey alayim derken bir anda belime feci bir agri saplandi. Yaklasik 1 ay boyunca bu agriyi cektim ve sonunda hastaneye gittim. Doktorla aramizda soyle bir diyalog gecti:
-Doktor bey, ailemde herkeste bel fitigi var, benim de bu tarz sikayetlerim var. Acaba bende de var midir?
-MR sonucunu bir gorelim.

Ardindan hayatimda ilk MR'imi cektirdim. Gercekten de soyledikleri kadar enteresan bir deneyimdi: Klostrofobik olanlari ziyadesiyle korkutacak bir makina, makinanin icinde yaklasik 20 dk. boyunca hareketsiz yatmak zorunda olmak, ustune ustluk bir de makinanin size surpriz yapip en beklemediginiz anda en beklenmedik sesleri cikarmasi cabasi. Neticede enteresan bir deneyim sonunda MR filmiyle birlikte doktorun ofisine gidip beklemeye basladim. Beklerken doktor geldi ve...
-Merhaba doktor bey.
-Merbalabar Dogan bey, hayirli ugurlu olsun sizde de bel fitigi var.

O ana kadar cok duydugum, her tarafta sagda solda, eski binalarin uzerinde "Bel fitigi icin ara, 053x xxx xxxx" seklinde reklami yapilan rahatsizliktan bende de oldugunu ogrendigimde, ustune ustluk ailemdekilerle ayni cembere dahil oldugumu ogrendigimde icimde garip bir haz hissettim. Doktor bana bunun nedenlerini anlatirken daha baslangic asamasinda oldugundan, arada agri hissedip arada hissetmeyecegimden ve hemen bir fizik tedavi programina baslarsam ilerlemesinin durup ileride bana pek problem cikarmayacagindan bahsetti.
Sonucta 5 seanslik bir fizik tedavi gordum, ve gercekten iyi geldi. Tabii duzenli olarak evde kendi basima gunluk yapmam gereken egzersizlerim de vardi, ama onlari yapmaya ne gerek vardi ki canim. Nasil olsa kendimi simdiden daha iyi hissediyordum.

Aradan birkac ay gecti, nasil olsa askere gidiyordum ve bana orada zorunlu olarak bolca spor yaptiracaklardi, o zaman nasil olsa aldigim kilolari verecektim. O zaman niye kiloma dikkat etmeliydim ki. Ve sonucta ekstradan bir 5 kilo daha ekledim kendime. Ve buyuk gun geldi askere gittim.

Ilk gunler heyecanli, ve bedenen zor geciyordu. Daha ikinci gunde botlar ayagima vurmustu, sonraki birkac gun icinde de ayaklarimin bas parmaklarinda his kaybi olusmaya baslamisti. Sonraki hafta belimde surekli artan agrilar hissetmeye baslamistim. Olabilirdi, sonucta askerlikti bu, yapilacakti.

Agustos sicaginda sabahlari 5:30'da kalkip gun icinde kilometrelerce yurumek, sabah, kahvalti, egitim, ogle, ikindi ve aksam ictimalarinda (gunde alti defa) saatlerce kipirdamadan ayakta beklemek beni ve belimi cok yormaya baslamisti. Gerci askeri kislaya gelirken yanimda bel fitigim olduguna dair raporlarimi ve filmlerimi getirmistim ve ilk muayenede benim bu derdimi gormezden gelmislerdi ama, artik herhalde revire cikip bu derdimi soylesem biraz olsun istirahat verirlerdi.

Sonucta kisladaki revire ciktim, ordaki tabip - ki kendisi ayni zamanda yuzbasi olmasi dolayisiyla komutan idi- beni hastaneye beyim cerrahi blumune sevk etti. Ertesi gun hastaneye gittim (etti 1), uzerimde kamuflaj ile ve beraberimde 30 kisilik bir heyetle. O gun beyin cerrahi bolumu kapali oldugu icin muayene olamadim. Bir sonraki gun yine hastaneye gittim (etti 2), ama bu sefer de beyin cerrahi doktorlarinin o gun itibariyle yillik izne ciktiklarini ve iki hafta sonra doneceklerini soylediler. Kisladaki doktor kendisinin dali olmadigi icin bu konuda birsey yapamayacagini ve benim acemilikten sonra istersem (sanki ben keyfimden gidiyorum) usta birliginde tekrar sevk alarak hastaneye gidebilecegimi soyledi. Neticede acemilik bu sekilde bitti.

Bu arada agrilar artik surekliydi, arada gun icinde cektigim agrilarda azalma oluyordu ama hergun ciddi ciddi acilar cekiyordum, ve artik sol bacagimin uzerine basarken de ciddi acilar cekmeye baslamistim. Ama bacaktaki (daha dogrusu kalcadan topuga kadar giden keskin bir cekme hissi) agri ile bel fitiginin ne alakasi vardi ki. Bel fitigi denilen sey sadece bel agrisina neden olmaz miydi?

Usta birligine gittigimde yaptigim ilk sey, rutin muayenede doktora fitigim oldugunu ve raporlarimin yanimda oldugunu soylemek oldu. Fakat doktor, derdimi anlatirken hazirol vaziyetini bozdugum icin oncelikle beni azarladi, ardindan da o hafta cok yogun olduklari icin obur hafta tekrar revire cikmami soyledi (emredersiniz komutanim). Sonraki hafta tekrar revire ciktim, fakat bu sefer farkli bir doktor vardi. Ona da derdimi tekrar anlattim ve ustune basa basa hastaneye sevk istedim. Neticede bir kas gevsetici ve bir agri kesici ile oradan ayrildim.
Aradan iki hafta gecti artik aciya dayanamiyordum, ve resmen topallamaya baslamistim. Revire tekrar gittim, doktor bu sefer daha guclu ilaclar verdi, onlarin ise yarayip yaramayacagina bakalim, olmazsa obur hafta yine gel dedi. Sonucta obur hafta yine gittim, ve bu sefer istedigimi elde ettim: Cillop gibi bir sevk kagidi. Ama iki gun daha beklemeliydim hastaneye gitmek icin, cunku sadece carsamba gunleri beyin cerrahi bolumu calisiyordu (en azindan bana oyle soylenmisti).

Carsamba gunu sonunda askeri hastaneye gittim (etti 3). Yaklasik 2 saat kadar sira bekledikten sonra gorevli kadin sevk kagidimi eline aldi ve "Biz bu sevk kagitlarini artik kabul etmiyoruz, bunlari kabul ediyoruz" dedi. Oh ne guzel, daha gunun kisa bir kismi gecmisti, geri kalan vakitte sehirde biraz dolanabilirdim. Aksam kislaya dondum, doktora soyledim, kendisi bu ise bir anlam veremedigini ama Karanet'ten yeni sevk kagitlarina bakacagini soyledi. Neticede obur hafta bana yeni bir sevk yazdi, ama yazdigi sevk kagidi er ve erbaslar icin olanlardan farkli oldugundan dolayi bu sefer de idari isler astsubayi olan sevgili bascavusumuz benim sevk kagidini benim uzun aciklamalarim neticesinde imzalamaya ikna oldu. Ve o carsamba tekrar hastaneye gittim (etti 4). Muayeneyi yapan doktor (tabip binbasi) gayet nazik ve sevecen yaklasti, hatta benimle insani bir sohbet bile yapti (ki bir binbasinin bir erbas ile insani bir sohbet yapmasi az rastlanan birseydir, en azindan benim gordugum kadariyla). Yeni bir MR cektirmem icin devlet hastanesine sevk verdi. Fakat sevk islemleri aksam ustune kadar devam edince o gun o is yarim kaldi. Ertesi gun bu sefer de MR cektirme niyetiyle hastaneye gittim (etti 5). Yaklasik bir hafta sonrasina gun verdiler. Isim cabucak bitince de, o gun sehirde biraz turladim.

Ertesi hafta MR cektirmek icin hasteneye gittim (etti 6), bir sonraki hafta ise sonuclari almaya (etti 7), ondan sonraki hafta ise doktora sonuclari gostermek icin tekrar askeri hastaneye gittim (etti 8). Bu seferki doktor farkliydi, benim gibi zorunlu askerlik hizmetini yapan bir astegmendi. Kendisi beni muayene ettikten sonra 'spor istirahati' verdi. Ben bir muddet istirahat verip veremeyecegini sordugumda ise cevabi
-Spor istirahati verdik ya!
oldu.

Neticede aradan iki hafta daha gecti, agrilar dayanilacak gibi degildi. Artik oturmada kalkmada cok zorlaniyor, rahat rahat yatamiyordum. Neticede tekrar revire ciktim ve son bir sevk daha istedigimi, artik dayanamadigimi soyledim. Doktor ise beni once pek gondermek istemedi, askerligimin bitimine sunun surasi 1,5 ay kaldigini, sonra 'sivilde' bu isi kendim halledebilecegimi, simdi gidersem askeri hastanenin istirahat vermeyecegini ve benim aynen geri donecegimi soyledi. Neticede bir sevk daha aldim. Carsamba gunu tekrar askeri hastaneye gittim (kac etti? buldum 9). Ilk muayenedeki binbasi oradaydi, bana cok anlayisli davrandi, hava degisimi veremeyecegini fakat kisa bir muddet beni hastanede yatirip istirahat ettirebilecegini soyledi. Ve o gun ogleden sonra yanimda hicbir esya getirmeden hastaneye yattim.

Ertesi sali gunu ise, istirahat neticesinde hicbir duzelme olmayinca binbasiya ameliyat oldum. Ameliyattan birkac gun sonra ayagimin uzerine rahatca basabiliyordum, gerci sol baldirimda hissizlik vardi ve parmaklarimdaki hissizlik hala devam ediyordu ama olsundu. Nasil olsa zamanla iyi olacaktim, en azindan doktor bana oyle soylemisti. Cuma gunu heyet karsisina cikip 2 ay hava degisimimi alip, birlige gidip resmen ilisigimi kestikten sonra (silah zimmeti) artik evime donebilirdim. Bu arada isinden izin alip yanima gelen, gunlerdir Izmir'de perisan olan vefakar ve cefakar sevgili (Seda) ile Cumartesi ucakla Ankara'ya geldik.

Anamin evinde rahat yatagimda, sunnetlik cocuklar gibi salonda bas kosede yatiyordum. Ilk bir hafta iyiydi, sonra arada siddetli agrilar gelmeye basladi. Hacettepe'deki sevgili doktorumuzu arayip sordugumda ameliyattan sonra boyle agrilarin olabilecegini, kendime dikkat ederek yatmaya devam etmemi soyledi. Bir hafta daha gecti, fakat bu sefer tam dort gun boyunca dayanilmaz agrilar (ameliyattan oncekinden daha kotu) cektikten sonra beni ameliya eden tabip binbasiyi arayip ne yapmam gerektigini sordugumda acilen bir MR cektirmemi ve muayene olmami istedi. Hemen Hacettepe'deki doktorumuzu aradim ve kendisi de hemen MR cektirmemi ve kendisine goturmemi soyledi. Neticede bir MR daha cektirdim kendisinin yanina gittim, muayene etti ve
-Otur bakalim, biraz konusalim...
dedi. Bir ameliyat daha gerekiyordu, orda yeni bir olusum vardi. Ve ilk ameliyattan tam 5 hafta sonra ikinci bir ameliyat daha oldum. Birkac gun sonra ise ekrar eve geldim, ve su an itibariyle tam 6,5 haftadir yatiyorum. Daha da birkac hafta yatacagim gibi. Ah benim cici fitigim...

Powered by ScribeFire.

Filmler, sinemalar, seanslar

Uzunca bir sure yatmak disinda fiziksel bir aktivite yapmamanin sinir bozucu bircok yan etkisi disinda, bir de guzel taraflari var ki bu da benim icin sinirsiz bir arsiv olan internet ve film izlemek oluyor.
Iki gun once 2008 Oscar adaylari aciklandi. Maalesef en iyi film adaylarindan Atonement disinda Turkiye'de gosterime giren olmadi. Gerci onu da hala izleyebilmis degilim ama gorunusunden ve havasindan English Patient tarzi bir film oldugu cikarimini yapiyorum. Ama bos durmadim ve ozellikle benim en favori filmlerim listesinde hemen hemen tum filmleri bulunan Coen kardeslerin yeni filmi No Country for Old Man'i izledim. Muthis bir film. Filmi izlerken insan sanki gerek bir hikaye izliyormus ya da hikayenin icinde gozlemci olarak bulunuyormus gibi hissediyor kendini. Filmin illa ki adaleti saglamak gibi bir kaygisi ya da sonunda herkes mutlu olsun gibi bir derdi olmayinca seyrine doyulmayan ve bittiginde de insanda buruk bir huzun birakan bir hikaye ortaya cikiyor. Film iyi bir film beklentisini sonuna kadar karsilayan ayni zamanlarda da Coenler'in muthis zekasindan faydalanan bir film.
-What's the most you've ever lost in a coin toss?
-...
-I don't know. I couldn't say.
-Call it.
-For what?
-Just call it.
-Well, we need to know what we're calling it for here.
-You need to call it. I can't call it for you. It wouldn't be fair.
-I didn't put nothing up.
-Yes you did. You've been putting it up your whole life. You just didn't know it.
-...
Bu sabah 4'te ise uyku tutmayinca bir film daha izleyeyim dedim. Filmimiz ilk izledigimde cok fazla hoslanmadigim ama sonra birkez daha izleyip ayrintilari gorunce cok begendigim Matador'a konu itibariyle benzeyen bir film: You Kill Me. Film sorunlu bir kiralik katilin sorunlariyla basa cikmaya calismasi surecine odaklaniyor, ve bunu da kara komedi tarzda basarili sayilabilecek bir sekilde yapiyor. Gerci basroldeki Ben Kingsley her ne kadar muthis bir oyuncu olsa da filmin havasina cok da yakistigini soyleyemeyecegim. Aslinda filmdeki durusu tam da Tommy Lee Jones'un Men In Black'teki durusu gibi: Gomlek tam olarak ustune oturmamis ama insan onu o sekilde izlemekten keyif aliyor. Pierce Brosnan Matador'da oynadigi role cok daha fazla yakisiyordu.


Powered by ScribeFire.

24 Ocak 2008 Perşembe

What the hack...

Vista'da da mavi ekran varmis onu ogrenmis olduk. Dunden beri birkac defa mavi ekran gordum, arkasindan bir memory dump ve sonra bir restart cakiyor kendine. Boylece puff, bir anda yeniden calismaya hazir hale geliyor. Oyle mi gercekten? Hayir tabii ki, bir sure sonra tekrar mavi ekran ve tekrar ayni terane. Zamanlamalari da muthis, en sonra Hellgate'te oyun sonuna gelmek zereyken yapti ve hersey bosa gitti tabii.
Mavi ekrarnin muhtemel sebebi isletim sistemi ile donanim uyumsuzlugu olsa gerek. Fakat hangi donanimda sorun var, hangi donanim surucusu sikinti yasatiyor diye tek tek denemek yerine Nero Back It Up sagolsun, daha once sorunsuzken aldigim image'a geri donecegim sanirim. Boylece tekrar tekrar Windows kurma derdi de kalmayacak diye umit ediyorum. Linus amcam sagolsun su anda Ubuntu'da takiliyorum.

Biraz once The Lookout'u izledim. Trajik bir kazanin ardindan acinacak durumda gordugumuz kahramanimizin tirajik kurtulus cabasi diyebiliriz. Tabii her filmde ihtiyac duyulan bir de 'tagline' ihtiyaci olmus ki bunu da aslinda filmin temel problemi ile yuzeysel olarak baglantili olsa da temelde cok da bagli olmayan "Whoever has the money has the power" cumlesi doldurmus. Genel itibariyle iyi bir film, yalniz aksiyon sahnelerinin cekimlerini cok da begenmedim, daha cok az para harcanan TV filmleri gibi olmus. Netice itibariyle tam manasiyla bir aksiyon filmi olmadigi icin de bu sorun goz ardi edilebilir tabii.

22 Ocak 2008 Salı

Neler oluyor

Yine bir mahkeme karari ve yine teknoloji ile mahkemelerin mukemmel uyumu. Youtube sayfasinda su yazi var: "T.C. Sivas 2. Sulh Ceza Mahkemesi 16/01/2008 Tarih ve 2008/11 nolu kararı gereği bu siteye erişim engellenmiştir. Access to this web site has been suspended in accordance with decision no: 2008/11 of T.R. Sivas 2nd Criminal Court of Peace."

Biraz once 'Disturbia' isimli filmi bitirdim. Filmde okulda ogretmenini yumruklamaktan mahkeme karariyla uc ay ev hapsi alan bir cocuktan bahsediyor. Ev hapsinin basinda cocuk vakit gecirmek icin Xbox oynuyor, bilgisayarla ugrasiyor, TV izliyor fakat sikintidan patladigi her halinden belli. Izlerken kendimi buldum cocukta. Vakit gecirmek icin yapmadigim sey kalmadi: oyun oynuyorum, film indirip izliyorum, Dexter ve Lost bitti. House izliyorum. Simdi de bugun aciklanan Oscar adaylarindan sectigim birkac filmi izlemek icin calismalara basladim. Daha birkac hafta yatakta olacagima gore sanirim kendimi verebilecegim daha uretken birseyler bulmaliyim.

Hellgate artik kabak tadi vermeye basladi. Blademaster karakterim level 25 oldu, hep ayni: quest al, git yaratiklari kes, don yeni quest al, kesmeye devam et. Diablo 2'de de boyle olmustu, ama onun daha egzantrik bir havasi vardi, kendini oyun icinde kaybedebiliyordun. En azindan bir bucuk ay boyunca oynadigimi hatirliyorum. Gerci Diablo 2'nin cikisi neticesinde benim hayatimda enterasan degisiklikler de olmadi degil: bilkent radyo'daki dj'lik seruvenim surekli oyun oynayip programlari aksattigim icin sona ermisti. Yine ayni sebepten, ilk sinavindan 100 uzerinden 90 aldigim ekonomi dersinin bir vizesine ve finaline girmeyince dersi gecmem mumkun olmamisti:)

18 Ocak 2008 Cuma

Bi daha

Gittim, yendim, geldim.
Bes gunluk uzun bir hastane macerasi daha sona erdi. Genel bilanco su sekilde:

* 4 saat suren bir narkoz.
* 2,5 saat suren, ortalamadan uzun bir ameliyat.
* Gunluk ortalama 3-4 saat uyku.
* Sag kolda 3, sol kolda 3 damar yolu deligi.
* Kaba kisimda 8-10 delik.
* Damar yolundaki zedelenme nedeniyle damara gitmeyen serumdan dolayi davul gibi sisen bir el.
* 2 gun boyunca dayanilmaz agrilar.
* 3 gece boyunca yarim saatte bir kendisini cisim geldi, bana ordek getir diye uyutmayan sevgiliyi dovmeyen dunya sabir timsali refakatci bir sevgili (seda baskan, dogan sampiyon)
* 39 derece ates.
* Atesi dusurmek icin, 5 saat boyunca disarisi zaten -5 derece santigrad iken, hastane odasinda 18 derecede son hiz calistirilarak buzhaneye cevrilen bir hasta odasi (sonucta atesim 36'ya dustu ama... bravo su hemsirelere)
* Bu arada buzhanede tisort ile yatan ve ameliyattan 24 saat once cikmis atesli bir sekilde titreyen bir herif ile, basliycam senin atesine de sana da diye palto ve kapson ile orada refakatcilik yapmaya calisan vefakar sevgili (seda, yep yep yep)
* Ameliyattan sonra baslayan oksuruk krizleri
* Neden bu kadar aksilik ust uste geliyor, bende ne cenabetlik var diye dusunen kestaneyi cizdirmis bir herif (ben)
* L4-5 omurlarinin uzerinde sirtta yaklasik 5 cm bir kesik, ve bu kesik uzerinde tam 12 adet zimba (gercekten demir zimbalar var, dikis yok, cok estetik gorunuyor, frankestayn gibiyim sirttan)...
* Herseye ragmen muthis ilgili, muthis ozverili hergun en az 2-3 defa hal hatir sormaya gelen Hacettepe Universitesi Hastanesi beyin cerrahi doktorlari (ozellikle benim biricik doktorum) ve profesor hocamiz, saatte bir ates ve tansiyon olcen ilgiden biktiran hemsireler, moral veren hasta bakicilar, temizlikciler ve bilimum personel.
* Her daim hal hatir soran, firsat bulabilip de arayan, gelen, yardimci olan guzel dostlar (ozellikle sinan ve musti ay lav yu).

Sonuc itibariyle bir ameliyat macerasi daha sona erdi. Bana kalan ise garip anilar ve birkac hafta daha yatak istirahati. Yatani gunler devam ediyor!

13 Ocak 2008 Pazar

Kisa bir ara

Sanirim bu ameliyattan once son yazi olacak. Yaklasik yedi saat sonra hastanede olmam gerekiyor, su dakika itibariyle de birseyler yemek ve icmek yok. Hadi bakalim.
Dun hastaneden "izinli" olarak geldikten sonra nerdeyse tum vaktimi bilgisayar karsisinda oyun oynayarak gecirdim. NWN2 oyanayacagim demistim, o is yalan oldu, onun yerine Hellgate London oynamaya basladim.
Hellgate tum oyun severlerin hala kalbinde genis yer tutan Diablo'nun modern bir benzeri. Zaten oyunun yapim ekibinin de Diablo'nun original kadrosunun baba elemanlari oldugu dusunulurse bu belki de normal. Ben bayaa eglenceli vakit gecirdigimi itiraf etmeliyim bu oyunu oynarken. Tabii bir Bioshock gibi 2007'nin en iyilerinden biri diyemeyiz ama kendisine yapilan onca acimasiz elestiriyi de hak etmiyor bence Hellgate London. Ayrica haritalarin her seferinde belli bir oranda random olusmasi fikri yaninda item satan yerlerdeki esyalarin da random olarak zamanla degismesi fikri de hos olmus dogrusu, bir de hala cozemedigim 'oyun ici mini game' var o da eglenceyi artiriyor.


Oyunu Blademaster olarak oynuyorum, kiliclarla adam kesmeyi oldum olasi severim zaten (nasil yani!), dolayisiyla eglence katlaniyor benim icin.
Bir de son bir haftadir "House M.D." nin ikinci sezonunu izliyorum. Lost'ta simdilik hareket yokken House iyi bir aleternatif oluyor benim icin, tabii iki hafta once Seda (guzel insan) ile birlikte bitirdigimiz muhtesem Dexter'i da unutmamak lazim.

Kacaklardayiz

Cuma ogleden sonra gelen elefonla apar topar hastaneye yattim. En sonunda yer acilmis. Bir haftadir yer bekledigim dusunulurse guzel bir haber, ama bir yandan da beni ameliyata biraz daha yaklastirdigi icin cekinmiyor degilim dogrusu.
Herkes cok ilgilendi hastanede, bir de hic hayalimde canlandirdigim gibi bir hastane degil Hacettepe, resmen bir ozel hastane gibi, gordugum tum odalar tek kisilik ve iki kisilik odalardi, hastaya ilgi, temizlik herseyiyle dort dortluk. Ama gene de ordaki insanlari gorunce icim burkulmadi degil, yanimda yatan cocuk daha 16-17 yasinda bir cocuk ama konusamiyor, vucudunun sag tarafini tam kullana miyor, tek basina ayaga dahi kalkamiyor, Allah hepsine yardimci olsun.
Dun oglene dogru hafta sonu icin izinli ciktim hastaneden, belki uzun sure yiyemem diye arkadaslari da manipule edip kebap yemeye goturdum. Haci Arif Bey benim Ankara'da sevdigim kebapcilardan, ne zaman bu sehre gelsem bir bahane ile oraya gitmek isterim, netekim dn de oraya gittik, her zamanki gibi hersey guzeldi.

8 Ocak 2008 Salı

Aktiviteler

Birkac gun once BioShock'u oynadim bitirdim. 800x600 cozunurlukte ancak yuksek kalite ayarlarda oynayabildim, ama Unreal Tournament 3 Engine muthis bir is cikarmis oyunun grafiklerinde. Gercekten de oyunun birsuru odul almasina, en iyi FPS ya da en iyi Senaryo odulu almasina sasmamali, herifler harbici deli birsey yapmislar. Bir de oyunda ciddi miktarda RPG ogesi var ki benim gibi bir RPG fan icin yeme de yaninda yat durumu oldu kesinlikle. Soyle soyleyeyim, Crysis'i yer kaplamasin diye sildim BioShock oynadim.



Simdi de NWN2 oynamaya karar verdim, bugun baslarim herhalde. Biraz gec oldu, ama askerdeyken kacirdiklarimi telafi etmem lazim.